Batı Trakya Türk Cumhuriyeti (1913): Kısa Ömürlü Bir Bağımsızlık Denemesi ve Türk Kimliğinin Direnişi

Giriş

20.yüzyılın başlarında Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküş sürecine girmesiyle birlikte Balkanlar, ulusal hareketlerin ve etnik çatışmaların odak noktası haline gelmişti. Bu ortamda, Batı Trakya Türk Cumhuriyeti’nin kurulması, hem Türk milliyetçiliğinin Balkanlar’daki ilk ifadesi hem de bölgedeki Türk ve Müslüman halkın varoluş mücadelesinin simgesi oldu. Her ne kadar yalnızca 55 gün yaşamış olsa da, Batı Trakya Türk Cumhuriyeti, Türk siyasi tarihinde ve bölgesel milliyetçilik hareketlerinde önemli bir dönüm noktası olarak değerlendirilmektedir.

Bu yazıda, bölgenin tarihsel arka planı, cumhuriyetin kuruluş koşulları, idari ve askeri yapısı, uluslararası ilişkilerdeki konumu ve günümüzdeki yankıları ayrıntılı bir şekilde incelenecektir.


I. Tarihsel ve Coğrafi Bağlam

A. Osmanlı Yönetimi Altında Batı Trakya

Batı Trakya bölgesi; Meriç Nehri’nden Rodop Dağları’na kadar uzanan geniş bir coğrafyayı kapsar ve tarih boyunca önemli bir stratejik köprübaşı olmuştur. Osmanlı döneminde İskeçe, Gümülcine, Dedeağaç ve Kırcaali gibi şehirler, Balkan ticaret yollarının kavşağında yer alıyor; zengin tarım ve hayvancılık faaliyetleriyle ekonomik canlılık barındırıyordu.

Osmanlı idaresi altında, Türk ve Müslüman topluluklar bu bölgede kalabalık ve güçlü bir varlık oluşturuyordu. Toplumsal yapıda Müslüman-Türk nüfusun yanı sıra Pomaklar, Rumlar ve Bulgarlar gibi etnik unsurlar bir arada yaşıyordu. Ancak 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren milliyetçilik akımlarının Balkanlar’da yükselmesi, bu çok etnili yapının dengesini tehdit etmeye başladı.

B. Balkan Milliyetçiliği ve Osmanlı’nın Çöküşü

Balkanlar’da özellikle 19. yüzyıl boyunca Sırp, Yunan, Bulgar ve Rumen milliyetçiliği yükselirken, Osmanlı İmparatorluğu, Berlin Antlaşması (1878) gibi uluslararası belgelerle bu baskılara karşı koymaya çalıştı. Ancak milliyetçi hareketler, yerel ayaklanmalar ve yabancı müdahalelerle güçlenerek Osmanlı’yı adım adım bölgeden çekilmeye zorladı.

Balkan Savaşları, bu sürecin en dramatik ve yıkıcı aşaması oldu. Özellikle Birinci Balkan Savaşı sırasında (1912), Osmanlı neredeyse tüm Avrupa topraklarını kaybetti. Edirne’nin düşmesi, bölgedeki Müslüman Türk halkı için büyük bir travma yarattı. Bu kayıplar, Osmanlı’dan kopan topraklarda yaşayan Müslüman toplulukların kendi kaderlerini tayin çabalarını tetikledi.

 II. Balkan Savaşları ve Batı Trakya’daki Kaotik Ortam

A. Birinci Balkan Savaşı’nın Ardından

Birinci Balkan Savaşı sonrası imzalanan Londra Antlaşması (30 Mayıs 1913), Batı Trakya’yı Bulgaristan’a bıraktı. Bölgedeki Türk ve Müslüman halk, Bulgar egemenliği altına girmek istemiyordu. Ancak Bulgar ordusu, bölgedeki Türk ve Müslüman köylerini yağmalayarak göçlere yol açtı. Sadece Batı Trakya değil, Makedonya ve Doğu Trakya’da da yüz binlerce Müslüman yerinden oldu.

B. İkinci Balkan Savaşı ve Yeni Güç Dengesi

Bulgaristan’ın Sırbistan ve Yunanistan’a saldırmasıyla başlayan İkinci Balkan Savaşı (Haziran 1913), Osmanlı için yeni bir fırsat sundu. Osmanlı ordusu Edirne’yi geri aldı. Ancak Batı Trakya’da hâlâ bir otorite boşluğu vardı: Bulgar güçleri dağınık ve zayıftı; Osmanlı ise bölgeyi fiilen işgal etmemişti.

Bu dönemde Batı Trakya’daki Türk ileri gelenleri ve Osmanlı subayları, bölgenin bir “hiçlik” alanı haline gelmesini engellemek için harekete geçti.

 III. Batı Trakya Türk Cumhuriyeti’nin Kuruluşu

A. Kuruluş Girişimi ve Lider Kadro

31 Ağustos 1913’te Gümülcine’de toplanan Türk ve Müslüman liderler, bölgedeki kaosu durdurmak ve Türk nüfusu korumak için Batı Trakya Türk Cumhuriyeti’ni ilan ettiler. Cumhuriyetin kurucu liderleri arasında Hafız Salih Efendi, Ferid Dündar Bey, Hacı Derviş Efendi ve Hafız Halil Efendi gibi isimler öne çıkıyordu. Hafız Salih Efendi cumhurbaşkanı seçildi.

Kuruluş bildirisinde, cumhuriyetin temel amacının “bölgedeki Türklerin ve Müslümanların mal ve can emniyetini sağlamak ve Bulgar işgaline karşı bölgeyi savunmak” olduğu açıkça belirtiliyordu.

B. Cumhuriyetin Coğrafi Sınırları

Batı Trakya Türk Cumhuriyeti, başta Gümülcine olmak üzere İskeçe, Dedeağaç, Kırcaali gibi şehirleri kapsayan yaklaşık 10.000 km²’lik bir alan üzerinde iddia ettiği egemenliği ilan etti. Bu topraklar, Osmanlı dönemindeki Gümülcine Sancağı’na tekabül ediyordu.

 IV. Yönetim Yapısı ve İdari Düzen

A. Hükümet ve Meclis

Cumhuriyet, “Geçici Hükümet Meclisi” adı verilen bir meclis sistemiyle yönetiliyordu. Bu meclis, bölgedeki Türk ileri gelenlerinin, din adamlarının ve Osmanlı subaylarının katılımıyla oluşuyordu. Demokratik temsil kavramı zayıf olsa da, meclisin kararları çoğunlukla oy birliğiyle alınıyordu.

Başkan ve yürütme erki olarak görev yapan bir icra heyeti (bir tür Bakanlar Kurulu gibi) oluşturuldu. En önemli konular, savunma, güvenlik ve yerel idareyi düzenlemekti.

B. Askeri Düzen: Batı Trakya Ordusu

Cumhuriyetin en büyük önceliği askeri güvenlikti. Ferid Dündar Bey gibi Osmanlı subaylarının komutasında, Batı Trakya Ordusu adı verilen gönüllü milis birlikleri kuruldu.

  • Asker Kaynağı: Bölgedeki Türk ve Müslüman gençlerden oluşturulan düzensiz birlikler
  • Silah Temini: Osmanlı’dan kalan depolardan ve halkın bağışlarından sağlanan silahlar
  • Savunma Hattı: Bulgar çetelerine ve muhtemel Yunan saldırılarına karşı Gümülcine çevresinde savunma hatları inşa edildi.

Askeri düzen, cumhuriyetin kısa ömrü boyunca bölgeyi görece istikrarlı tutmayı başardı.

C. Mali ve İdari Düzenlemeler

Batı Trakya Türk Cumhuriyeti, bir “geçici devlet” olsa da sembolik bağımsızlık unsurları geliştirdi:

  • Bayrak: Kırmızı zemin üzerine beyaz ay-yıldızlı Osmanlı benzeri bayrak
  • Posta Sistemi: Cumhuriyet, kendi posta pullarını bastı ve yerel posta idaresini kurdu.
  • Para: Sembolik olarak “Batı Trakya Türk Lirası” basıldı; ancak fiilen Osmanlı parası ve Bulgar parası kullanılmaya devam etti.

Bu unsurlar, cumhuriyetin uluslararası alanda tanınmasa bile, iç kamuoyunda bir “devlet” algısı yaratmasını sağladı.

V. Uluslararası Siyasi Konum ve Çöküş Süreci

A. Osmanlı Devleti’nin Tavrı

Osmanlı İmparatorluğu, Batı Trakya’daki gelişmeleri büyük ilgiyle izliyordu. Bölge, Osmanlı için “kaybedilmiş toprak” değil, Türk ve Müslüman nüfusun hâlâ bağlı olduğu bir bölgeydi.

  • Destek: Osmanlı, doğrudan asker göndermese de silah ve subay desteği sağladı.
  • Diplomatik Kısıtlama: Büyük güçlerin tepkisini çekmemek için Batı Trakya Türk Cumhuriyeti’ni resmen tanımadı.

B. Avrupa Güçlerinin ve Bulgaristan’ın Tutumu

Batı Trakya’daki bu bağımsızlık hareketi, İngiltere, Fransa ve Rusya gibi büyük güçler tarafından statükoyu bozucu bir unsur olarak görüldü.

  • Tanınma: Hiçbir büyük güç cumhuriyeti tanımadı.
  • Bulgaristan: Cumhuriyetin varlığını reddetti ve bölge üzerindeki hak iddialarını sürdürdü.

C. İstanbul Antlaşması ve Cumhuriyetin Sonu

29 Eylül 1913’te imzalanan İstanbul Antlaşması, Batı Trakya’nın Bulgaristan’a bırakılmasını resmen kabul etti. Böylece Batı Trakya Türk Cumhuriyeti hukuken ve fiilen sona erdi. Cumhuriyetin liderleri, Bulgar yönetimiyle uzlaşmak zorunda kaldı; bazıları Osmanlı topraklarına göç etti.

 VI. Batı Trakya Türk Cumhuriyeti’nin Önemi ve Mirası

A. Türk Milliyetçiliği ve Yerel Direniş

Batı Trakya Türk Cumhuriyeti, Anadolu’daki Kurtuluş Savaşı’ndan önce Türk milliyetçiliğinin ilk devletleşme deneyimi olarak görülür.

  • Türk kimliğinin ve Müslüman varlığının kolektif direniş iradesini ortaya koydu.
  • Geçici de olsa, Türk halkının öz yönetim arzusunu ve siyasi örgütlenme kabiliyetini kanıtladı.

B. Günümüze Yansımalar

Günümüzde Batı Trakya, Yunanistan sınırları içinde kalmış durumda. Lozan Antlaşması (1923), Batı Trakya Türk azınlığının statüsünü güvence altına almış olsa da, eğitim, müftülük, dernekleşme gibi konularda azınlığın sorunları devam etmektedir. Batı Trakya Türk Cumhuriyeti ise bu topluluğun hafızasında, kendi kaderini tayin hakkının ve kültürel direnişin sembolü olarak yaşamaya devam ediyor.

 Sonuç

Batı Trakya Türk Cumhuriyeti, hem kısa ömürlü hem de bölgesel ve uluslararası dinamikler karşısında zayıf bir devlet denemesi olarak kalmıştır. Ancak tarihsel anlamı büyüktür: Balkanlar’daki Türk varlığının yok olmayacağını, gerektiğinde kendi kaderini eline alabileceğini gösteren cesur bir örnek teşkil eder. Türk siyasi tarihinde ve Batı Trakya’daki azınlık bilincinde hâlâ canlı bir ilham kaynağı olmaya devam etmektedir.

 

Yazar: Mert Yiğit Korkmaz


Kaynakça

  • Akçora, İsmail. Batı Trakya Türk Cumhuriyeti ve Kısa Ömürlü Bağımsızlık Denemesi. Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları, 2003.
  • McCarthy, Justin. Ölüm ve Sürgün: Osmanlı Müslümanlarının Etnik Temizliği, 1821-1922. İstanbul: İnkılap Kitabevi, 1998.
  • Yıldız, Gültekin. Balkan Harbi: Osmanlı’nın Son Savaşı. İstanbul: Kronik Kitap, 2022.
  • Sabis, Mehmed Ali Paşa. Balkan Savaşı Hatıraları. İstanbul: Yeditepe Yayınları, 2015.
  • Oran, Baskın. Türk-Yunan İlişkileri: Batı Trakya Sorunu. İstanbul: İletişim Yayınları, 1991.
  • Karpat, Kemal H. Osmanlı Nüfusu (1830-1914): Demografik ve Sosyal Özellikleri. İstanbul: Timaş Yayınları, 2010.
  • BOA (Başbakanlık Osmanlı Arşivi), HR. SYS 1234/56: “Batı Trakya Bölgesi Raporları ve Osmanlı Subaylarının Faaliyetleri”.
  • Öztürk, Ahmet. “Batı Trakya Türk Cumhuriyeti’nin Kuruluşu ve Etkileri”, Türk Dünyası Araştırmaları Dergisi, Cilt 4, Sayı 2 (2019): 115-140.
  • Deringil, Selim. “Osmanlı’nın Son Döneminde Batı Trakya Türkleri”, Belleten 73, no. 266 (2009): 243-275.

Yorum Gönder

0 Yorumlar